22 Mart 2013 Cuma

"Soytarısı"ndan "Kral"ına Açık Mektup





Baba kesin bir adresini bulabilseydim mektubumu gönderecektim fakat bulamadım. Adresini bulmaya çalışan arkadaşıma da ayrıca teşekkür etmek isterim. İşte mektubum:


Sevgili "Kral"ıma,

Öncelikle iyi ki doğdun. Bu ülkede, Türkiye'de, iyi ki senin gibi bir adam var; düşüncelerini çekinmeden söyleyen, insanları etkileyen, olaylara farklı açılardan yaklaşan biri, riskin ne olduğunu gösteren biri. Var olduğun için bile sana teşekkür ederim...

Sana hediye gönderecektim (bence çok beğenecektin); fakat ısmarladığım hediye, bana ısmarladığımdan biraz farklı geldi. Yani, kırıktı. Doğum gününe yetişemediği için üzgünüm ama soytarın sana en kısa zamanda gönderecek.

Şimdi sana muhtemelen her gün yüzlerce kez duyduğun bir şey söyleyeceğim. Seni çok seviyorum Baba.
Bu, bir kızın babasına duyduğu büyük hayranlık ve aşk gibi bir şey... Hayatımda çok büyük bir yer kaplıyorsun. Senin duyguların, davranışların, bakışların, sesin, mimiklerin, tarzın, her şeyin, her şeyin benim için çok önemli Baba.

Üzüldüğünü gördüğümde ya da hissettiğimde bir süre neden üzüldüğünü düşünüyorum. Sonra da seni nasıl mutlu edebileceğimi. Ama sen de bilirsin ki, bir soytarının bir krala ulaşması o kadar kolay değil. İşte bu soytarınız size yıllardır ulaşmaya çalışan zararsız biridir, Kral'ım.

Twitter'dan, Facebook'tan, resmi sitenden hep denedim, deniyorum. Hep deneyeceğim! Seni görmek en büyük hayallerimden biri olduğu için üniversiteyi kazanma hayallerimde de Sen ve İstanbul var.

Belki beni Twitter'da görmüşsündür. (twitter.com/VoiceoFreddie) Hep seninle ilgili twit atan mavi gözlü kız benim işte :)

Beni takip ederseniz "Kral"ım, soytarınızı çok mutlu edersiniz. Sizinle sohbet etmek, sizi görmek gibi hayalleri olan bu soytarınızın hayallerini bir nebze gerçekleştirmiş olursunuz :)

Baba mektubuma son veriyorum. Umarım mektup sana ulaşır. Olmadı, bir güvercin tutar yine yazarım.

                                                                                                                               Soytarın,
                                                                                                                               Mine Arslan
                                                                                                                               05.03.2013

NOT:
        
          Baba, beni Twitter'dan takip etmişsin! Buraya böyle bir ekleme yapıyorum; çünkü mektubun aslını bozmak istemedim. Olduğu gibi gitsin sana.
          Baba, benim için önemli olan beni Twitter'da takip etmen değildi. Ben; beni bildiğini, gördüğünü bilmek istiyordum. Sana hayran olan birini fark ederek onu çok sevindirmiş oldun.
           Bu insanın yıllardır hedefi olan fark edilme hayaline ulaşması tam 23.46'da gerçekleşti. Bu insan; birden çıldırdı, birden delirdi, birden aşık oldu, birden ağladı, birden çığlık attı, birden boşluğa düştü, birden o boşluktan zirveye çıktı, birden ne yapacağını bilmeyen bu insan, yıllardır bu anı bekliyordu.
           Teşekkür ederim, Baba

                                                                                                              Seni çok seviyorum.
                                                                                                   (Sen beni "on8"inde takip ettin)



                                                                                                                        





         
  

4 Mart 2013 Pazartesi

Freddie Mercury


Freddie Mercury'nin bir efsane olduğu konusunda herkes hemfikir sanırım. Kim bilmez ki "Bohemian Rhapsody", "We are the Champions" ve "We Will Rock You" şarkılarını tabii bunlar klasik. Benim klasikler dışında en sevdiğim şarkıları "Is this the world we created", "The Miracle" ve "Who wants to live forever"

Queen dinleyen herkesin veya dinlemeyenlerin Wembley konserini izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Konseri izledikten sonra Queen dinlemeden bir gün bile geçiremezsiniz, Freddie'nin şovundan sonra kendinize gelemezsiniz. Adam hiç mi yerinde durmaz ve o mükemmel sesiyle kusursuz biçimde şarkıları söyler. Bir insan nasıl sahnedeyken hem grubuyla hem seyirciyle hem sahneyle sevişebilir?

Allah'ım neden daha erken doğmadım da Wembley konserinde olamadım?! Hep şöyle bir sahne hayal ederim. Konserde ben Freddie'ye "You're legend, baby!" diyorum ve o da "I know, my beauty" diyor. Zaten istediği de buydu, "Ben rock star olmayacağım, ben efsane olacağım." ve oldun Farrokh.

Freddie'nin egoist olması hoşuma gidiyor. Sözlerine göz atmanızı tavsiye ederim.

Freddie, umarım gittiğin yerde mutlusundur. Bıkmadan dinleyeceğimiz sesini ve müziğini bıraktığın için teşekkürler.

-kralinsoytarisi

2 Mart 2013 Cumartesi

Happy Birthday Mr President








 “Sevgili İsa,neden kimse beni sevmiyor?Neden kimse beni buradan alıp götürmüyor?Ben hep herkesin sözünü dinledim.Hep uslu bir çocuk oldum ama kimse beni sevmiyor.Neden?Neden?” diye kendine sorar küçük Norma yetimhanenin o boğucu yalnızlığında.

  Kim derdi ki bu küçük,tatlı,savunmasız ve kimsesiz Norma’nın ileride Hollywood’un o karşı konulamaz ama bir o kadar da tırmanması zor şöhret merdivenlerini bir bir tırmanıp sonunda efsanevi yıldız Marilyn Monroe olacağını?

 Marilyn’nin ışıltılı hayatı,sayısız mücevheri,muhteşem evleri,yaşadığı o büyük aşklar ve herkesin dilinde olan güzelliği aslında son zamanlarda Marilyn için hiçbir şey ifade etmiyordu.

  Sahi insanlardan bütün isteği sadece sevilmek olan küçük Norma nasıl olmuştu da kutu kutu hapların,sayısız içki şişelerinin arasında kaybolmuştu?Ona ne olmuştu?

  Elbette şöhret olmayı,sayamayacağı kadar parasının olmasını,herkesin ona deli olmasını istemişti ama aslında özünde istediği olay herkes tarafından sevilecek hale gelebilmekti.

  “Hollywood öyle bir yer ki,bir öpücük için size 1000 papel öder,ruhunuz içinse 50 kuruş”

  Babasız doğan,3 yaşındayken anneannesi tarafından yastıkla boğulmaya çalışılan,deliren annesi tımarhaneye yatırıldıktan sonra kimsesiz kaldığı için yetimhaneye verilen,annesinin en yakın arkadaşının kocası tarafından tecavüze uğrayan ve sırf yetimhaneye verilmemek için 16 yaşında James Dougherty ile evlenmek zorunda kalan küçük bir kızın sevgi isteğini çok görmemek gerektiğini düşünüyorum.

  O zamanlar tüm ilgiyi üzerinde toplamaya bayılan Norma’nın tek isteği oyuncu olmaktı.Sayısız moda çekimi,kapak olduğu dergiler,reklamlar onu üne kavuşturmak için aracılardı.İstediği oldu da.Kısa zamanda herkesin ilgisini çekerek yükseldi.Ancak bu sırada çok sevdiği James’ten fedakarlık yapması gerekiyordu.Bir sabah uyandığında bulduğu zarfta sevdiği adam tarafından yazılmış mektupta terkedildiği ama yine sevdiği adam tarafından hayallerini gerçekleştirebilmek için bırakılmış bir miktar para vardı.Bütün bunlar olmasına rağmen yine de yılmadı.

  İkinci kocası Joe Dimaggio Amerika’nın ünlü beyzbol oyuncusuydu.Çok konuşkan bir tip olmayan,her daim kibar ve oturaklı kişiliği Marilyn’in hemen ilgisini çekmişti.Kısa zamanda onsuz yaşayamaz hale gelen Marilyn ikinci kez aşık olduğunu söyledi.Ne kadar mutlu olsalar bile işler yine yolunda gitmedi.Marilyn’nin ağır çalışma temposu,Joe’nun kıskançlıkları ikisinide bitirdi.Ama ayrıldıktan sonra bile Joe Marilyn için hayatta güvenebildiği nadir kişiler arasında kaldı.

  Üçüncü kocası oyun yazarı Arthur Miller onun için adeta diğer dünyaların keşfiydi.Arthur ile her şey hakkında bilgi ve görüş sahibi olabiliyor belki de sabaha kadar bir konu üzerinde tartışabiliyolardı.Ona bir gün şöyle demişti:
 ”Gömlekler konusunda ekonomi yapabileceğiz.Senin baş harflerinin olduğu gömlekleri giyebileceğim.AM sadece Arthur Miller değil,Arthur ve Marilyn anlamına gelecek!”

  Ama bu evlilik de uzun sürmedi.

  Uzun süreli kavgalar,bağrışmalar ve araya giren başka kişiler sonucu bir devir daha kapandı.

  Yeni devir şüphesiz başkanın kadını olduğu dönemdi.

  John Fitzgerald Kennedy.

  Başkanlık seçimlerini yeni kazanan yakışıklı senatör Marilyn için zamanla özgürlük,sınır tanımama,kendini olduğu gibi hissetme anlamına gelmişti.O adam onun için tam manasıyla ulaşılmaz aşkın tanımıydı.Marilyn onu görmediği zaman deliye dönüyordu.Diyorum ya bu kadın için her şey kısa sürüyor diye.Şu hayatta geçirdiği 27 kısacık yıl için bardağı taşıran son olay da Kennedy’nin 45. yaş gününü kutladığı Square Garden’da etrafta 15 bin kişi varken onun sahneye çıkıp “Happy Birthday to You” şarkısını Kennedy’nin gözlerinin içine bakarak söylemesiydi.Ertesi gün gazetelerde yer alan başlık da “Marilyn kırk milyon Amerikalının önünde adeta Başkan’la sevişti.” olmuştu.

  Kutlamadan sonra Bob Kennedy’nin ültimatomu açık ve netti:John onun için artık olmayacaktı,birbirlerini bir daha hiç göremeyeceklerdi.

  İşte tam da bundan sonra Marilyn için hayat durmuş,her şey anlamını yitirmiş ve deli Monroeların sonlarını hatırlayarak hapları yutmaya başlamıştı.Ne kadar garipti şu hayat.O mücadeleci kız gitmiş yerine umutsuz,bıkkın ve hüzünlü bir kadın gelmişti.Yanağından aşağı tek bir damla gözyaşı düşerken son sözleri:

  “Elveda,Norma Jeane.Huzur içinde uyu” oldu.

-Cobainzamanı

Nar Çekirdekleri




  Akşamın sekiz buçuğu.
    Şu anda mutfakta oturmuş kaşık kaşık narı ağzına atmasından çok daha önemli işleri olmasına rağmen bir türlü ayrılamadı şu kırmızı,küçük taneciklerin yanından. 

    Sahi kulaklığında bir şarkı çalıyordu ama o tamamen dış dünyaya kapalıydı. 
   Önce bir kaşık narı ağzına attı. Nar yemeyi seviyordu. İlkinde attığı o narları diliyle ağzının bir köşesine topladı.Sonra dişleriyle nar tanelerini ezmeye başladı. 
   O ne güzel mutluluktu öyle.Dişlerine değen çekirdeklerin sesi,narın o ekşimsi ama tatlı tadı.
   Çekirdekleri bildiğin sömürdü.Nara dair hiçbir şey kalmadı. 

   Suyunu mideye indirmesine indirmişti de çekirdeklerini yemeyi sevmezdi.Kaşığı tekrar ağzına götürdü ve birer birer çekirdekleri çıkardı. Güzelim dudakları kıpkırmızı olmuştu.O küçük kaşık da sanki milyarlarca çekirdeği ağzından dışarı çıkartıyordu.Sonunda kaşıktaki çekirdekleri tabağa koyunca bakakaldı manzaraya. Önceden kıpkırmızı olan çekirdekler şimdi korunmak ister gibi birbirlerine yapışmış ve açık pembeye dönmüşlerdi. Sonra onları birbirlerinden ayırmaya başladı.Her bir insan için birer tane çekirdek.Sahi ne kadar da çoktular.Dışarıdan bir insan görse bu yaptığını onu şizofren zannederdi ama kimin umrundaydı?Sahi insanlar neden bu kadar boştular ve neden diğer insanları bu kadar irdeliyorlardı?O sadece nar yemeyi ve çekirdeklerini ayırmayı seviyordu o kadar.Daha ötesi yoktu.
   En sonunda canı sıkıldı.Tabaktaki çekirdeklere baktı ve: “Hiçbiriniz bir boka benzemiyorsunuz” dedi.

-Cobainzamanı